Seni sevdik, Gönül verdik Şanlı Galatasaray

Seni sevdik, Gönül verdik Şanlı Galatasaray

6 Ağustos 2010 Cuma

Millet bir golü mumla ararken Galatasaray’ın deplasmanda attığı beş gol keyiftir.

Bu tür maçların ardından aslında futbolun ne kadar garip bir şey olduğunu öğrendik. Bir futbol maçında kelebek etkisine gerçekten inanırım. Çünkü bir futbol maçında sayısız değişken ve veri söz konusudur. Sayısız verinin olduğu ortamda kelebek etkisinin varlığından söz edilebilir. Ya da şanstan. 90 dakika boyunca kaleyi bombalarsınız, tek bir gol bulamazsınız. Ama rakip bir iki kere gelir, sizi mağlup eder gider. O yüzden bir futbol maçı oynanmadan ve bitmeden banko gözüyle değerlendirilemiyor eskisi gibi. Galatasaray kendi sahasında ilk yarıda yapması icap eden skoru, kendisini ilk 22 dakika haricinde sıkmadan deplasmanda o kadar da iyi oynamadan elde etti. O yüzden futbol garip bir oyun. Garip olan ve şans faktörünün de ruhuna yedirildiği futbol, bazen büyücülerin tılsımına yenik düşebiliyor. Kewell gibi futbol bilgisi ve zekası oldukça yüksek bir adamın, karşısındaki genç ve deneyimsiz bir takıma karşı ne denli güçlü büyüler yapabileceğini öngörmek zor değildi. Bir adamın kalitesi, bir ara zor geçmesi beklenen maçı bir anda kendi takımı lehine çevirebiliyor.




Ama şunu bilirim. Bu Kewell, bu futbol zekası, pozisyon alması ve deneyimi ile ayağı kopmadığı sürece ölüsüyle bile oynar. Kimileri kilometrelerce koşar, orasını burasını yırtar, bir şey değişmez. Ama bir adam depar bile atmaz. Ama birkaç hareketle maçı bitirir.



İlk 22 dakikada gördüğümüz Galatasaray, değişim içine girmesi beklenen Galatasaray’a denk geliyordu: Sürekli pas yapan, oyunun kontrolünü elinde tutan, topu ayağında gezdiren, ani yön değiştirmelerle pozisyona giren ve topu kaybettiği zaman önde basan.. Bu başlangıç bir anda Galatasaray’ın hanesine iki gol olarak yazıldı. Ama akabinde o klasik hastalığımız nüksetti ve takım olarak mental anlamda yaşanan düşüş ve geri çekilme sonucunda rakibe oldukça komik hatayla bir gol hediye edildi. Bu gol rakibi cesaretlendirince ve mental anlamda buna cevap ver(e)meyince, devre bitene kadar deneyimsiz takımı oynayan bir takım haline döndürdü Galatasaray. Pino’nun klas asisti, Batdal’ın resmi bir maçta gol atamama psikolojisini yenmesi maçın aperatifleriydi. Takımın Cana’yı, Pino’yu (Arda'nın attığı gol sonrası Pino'yu işaret etmesi, ilginç replikleri) sahiplenmesi de güzeldi. Cana’nın Neill gibi sık sık çevresini uyarması, sürekli maçın içinde kalmak istemesi, tam uyumlu hale gelmese bile içten oynaması geleceğe yönelik bir ışıktı.



Bu maçtan çıkarılacak bazı dersler var nihayetinde. Bu orta saha ile olamayacağını, bu orta sahanın mental anlamda sorun yaşadığını, rahat bir şekilde öne geçilse bile kontrol futbolunu tam anlamıyla beceremediğini yine gördük. Psikolojik bazı etkenler nedeniyle, acaba korkusu siniyor sanki oyuncuların üzerine. Ürkeklik hali ekliyor futbolcuların zihinlerine. Galatasaray’ın öncelikli ihtiyacı bütün olarak takım olmak. Tek bir organizma olabilmek. Bu aslında tüm takımların asıl amacıdır. Yeni transferler sonrası Galatasaray’ın daha farklı bir yola gideceğini ummak yanlış bir çıkarım değildir. Eğer bu 11’den Ayhan ve Sarp isimlerini çıkarıp anlaşıldığını söylenen Ledesma ve Rosicky’i eklerseniz, o takım kim ne derse desin hüviyet değiştirecektir. Çünkü bu iki isim futbolu bilen isimler. Futbolun ortak dilini çok iyi kotarmakla kalmıyorlar, bir üst seviyeye çıkarıyorlar. Özellikle sakat olmayacak bir Rosicky’nin Kewell’dan bile daha büyülü işler yapacağını adımız gibi biliyoruz.